11 Ağustos 2012 Cumartesi

Pİ (1998)

    1998 yapımı olan Pİ filmi; sonra ki yıllarda Requiem For a Dream ile çok büyük bir üne kavuşacak olan Darren Aronofsky'nin ilk uzun metrajlı filmidir.Yönetmen Aronofsky bu filmi yapabilmek için 60-70 bin dolar kadar para harcamıştır.Daha sonraları Pi filmi kendisine bu harcadığının 10 katı kadar para kazandırmış,bu film sayesinde 2 yüksek bütçeli film teklifi almış ve bir çok ödül kazanmaştır.Aronofsky, bu filmde kullandığı film ilerledikçe insanın içini bunaltan sahnelerini bir o kadar rahatsız edici müziklerle destekleyince kendinden baya söz ettirmiştir ve bu sayede farkedilip Requiem For a Dream gibi bir başyapıtı çekebilmek için kendisine iyi bir referans oluşturmuştur.

    Pi filmi hayatta her şeyin matematiğin kontrolü altında olduğunu düşünen ve bunu kanıtlamak için hayatını adayan aşırı derecede obsesif ve takıntılı matematikçi Maximilian Cohen'in hayatıyla ilgilidir.Onun inancına göre hayatın her yerinde birbiriyle ilişkili geometrik desenler ve sayılar mevcuttur; hatta bu inancını mikroskopla araştırdığı bir sıvının içinde, sahilde ki deniz kabuğunun üstünde ve kahvenin kremasında bulduğu  şekillerle  desteklemeye çalışmaktadır.Max'ın bir diğer inancı göre ise sonsuzluğun sırrı ve hayatın anlamı ünlü geometrik sayı Pİ sayısının içinde olduğudur.Karşısına çıkan tuhaf insanların da sayesiyle Max hayatını Pi sayısını bulabilmek için harcayacak filmin sonuna doğru ise aklını tamamen kaybedecektir.


    Pi filmi ilk başlarda gayet etkiliyici bir biçimde başlayıp hatta Max'ın hocası olan Sol'la yaptığı konuşmalarla daha da sizi içine çekerken sonlara doğru Aronofsky olayların içine kabala tefsir gibi dinsel temalarıda karıştırmasıyla senaryoyu iyice dağıtıp sonunda toparlayamayıp geriye çok fazla soru işareti bırakmıştır.Ama bu filmi Aronofsky'nin ilk filmi olarak düşünürsek izleyiciyi sahneler arası kullandığı efekt ve çekim teknikleriyle baya etkilemiştir.Bence senaryosu haricinde gayet başarılı bulduğum bu filmi Aronofsky gibi kendini aşmış biri haricinde kimse çekemezdi...

2 Ağustos 2012 Perşembe

UNITED (2011)

    Hayat insanoğluna her zaman iyi yüzünü göstermiyor.Mutluluklarımızın yerini saliseler içerisinde sonsuz kederler alabiliyor.Hayat acımasız yüzü olan ölümü bizlere unutturmamak için elinden geleni yapıyor ve ölümün olduğu yerde daha ciddi bir şey olmadığını bizlere defalarca gösterebiliyor...

    6 Şubat 1958'de tarih sayfalarına ölümün bize acı yönünü gösterdiği gün olarak tarihe geçmiştir.O gün Münih Havalimanında Manchester United tarihinin en başarılı kadrolarından birini taşıyan uçak kötü hava koşullarından ve teknik arızalardan dolayı kalkış yapamayarak düştü ve 8'i United futbolcusu olmak üzere 23 kişi hayatını kaybetti.

    Manchester United o tarihlerde en güzel dönemlerini yaşamaktaydı.Matt Busby yönetiminde dönemin en genç kadrosuyla başarıdan başarıya koşan takım futbolseverlerin dikkatini çekmektedir.Genç yaşları nedeniyle "Busby Babes" olarak adlandırılan takım kendi ligleri dışında da başarılar yakalamaya başlamış ve Şampiyon Kulüpler Kupasında(Şimdiki Şampiyonlar Ligi) çeyrek finale yükselmiş Kızılyıldız takımıyla eşleşmişti.İlk maçı kendi evinde 2-1 kazanan "Busby Babes" ikinci maçta Yugoslavya'da 3-3 berabere kalarak yarı finalde Milan'ın rakipi olmuşlardı.Zirveye tırmanan takımın işte tam burada eve dönüş yolunda bindikleri uçağın düşmesiyle çoğu oyuncusu ve antrenörü hayatını kaybetti.


    BBC yapımı olan United Filmi, bu trajik hikayeyi 53 yıl sonra beyazperdeye taşıyarak bu kahramanları hatırlamamızı sağlıyor.Film bu hikayeyi öncesi ve sonrası olarak irdelemesinin yanında efsane futbolcu Sir Bobby Charlton'nın kariyerinin ilk yıllarına da ışık tutmaktadır.Ayrıca UNITED sayesinde Sir Bobby Charlton'ın(Jack O'Connell) yanında çoğumuzun yaptıklarını ve adını dahi bilmediği Busby'nin yardımcı antrenörü Jimmy Murphy'i(David Tennant) de tanıma fırsatı buluyoruz.Deyim yerindeyse David Tennant oyunculuk performansıyla filmi sırtlamakta; özellikle Charlton ve Murphy'nin karşılıklı oynadıkları sahneler filmin en can alıcı noktalarını oluşturmaktadır.

    United futbolun sadece 22 tane adamın topun peşinde koşmak olmadığını, hayat gibi gerçek, güzel ve acı olduğunu bizlere net bir biçimde göstermektedir.Ayrıca filmin içinde hiç bir maç sahnesinin olmaması ise bize bu filmin sadece futbolla ilgili olmadığını göstermektedir.Futbol bağımlısı olsanızda olmasanızda içinde barındırdığı hüzün, küllerinden yeniden doğma, arkadaşlık, başarı ve azim gibi konuları işlemesi ve bu filminde anlatılanların gerçek hayatta birebir yaşandığını bildiğinizden dolayı UNITED toplumun her kesimi tarafından beğeni toplamaktadır. 

1 Ağustos 2012 Çarşamba

AMA ARKADAŞLAR İYİDİR...

    -Arkadaşlar ben düşündümde, içki alsak bizim sarıya sarının mezarına gitsek hep beraber arkadaşlar olarak, hep birlikte rakı çerez şarap filan hava soğuk ama gidersek iyi olur fena olmaz diye düşündüm....