11 Temmuz 2012 Çarşamba

SHICHININ NO SAMURAI(1954)

    İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle sanatçılar acılarını yontmaya daha ferah bir Dünya'da eserlerini sunmaya başlamıştır.Ve karşımıza siyah-beyaz ustalar ustası samurai klanına sahip seçkin bir yönetmenin, Akira Kurusawa'nın en iyi filmi olarak nitelendirilen; başta konusu gereği Japon kast sistemine, hayata, doğaya, ölüme ve savaşa getirdiği yorum ve bakış açısı ile şaşkına çeviren ama ondan da öte sunduğu
sinemasal görsellikle baştaçı edilen Seven Samurai ortaya çıkar.
    1952 yılında üç kişi, Atami’deki küçük bir evde toplanır. Akira Kurosawa’nın yanında daha önce Ikuru’da beraber çalıştığı Shinobu Hashimoto ve Hideo Oguni de vardır. Onurlu bir samurayın harakiri öyküsünden Yedi Samuray’a giden yolda, insanı tansiyon hastası yapmaya yetecek kadar kahve ve stres tüketilir. 45 gün sürecek bu tefekkürün sonunda Japon tarihinin o güne kadarki ilk gerçekçi dönem filmi olan Seven Samurai doğar.

    Fakirliğin kendine has bir onuru vardır, ancak işin içine çaresizlik girdi mi, onurun yerini korku alır. Bu korku insanı yerlerde süründürecek denli gurursuz, bir kurtarıcı bekleyecek denli biçare ya da can alacak kadar vahşi hale getirebilir. Oysa korkulan şey başa geldiğinde artık korkacak bir şey kalmamıştır. Bu nedenle korku bir varlıktan değil, yokluktan doğar.
    Seven Samurai’nin açılış sahnesindeki köylülerin durumu da aşağı yukarı böyledir.Köye 40a yakın haydutun saldıracağı bilinmektedir, her yıl kendilerine cehennem azabı yaşatan haydutlar yine kapılarını çalmıştır. Süregiden savaşın, açlığın ve salgınların ardından, son darbe bu haydutlardan gelmiştir. En umutsuz zamanlarda kurtarması için yüzümüzü döndüğümüz Tanrı bile onları unutmuş, sanki "ölmelerini" istemektedir. Karşı karşıya kaldıkları, iki seçenekli bir ölümdür: Ya savaşmadan ya da savaşarak öleceklerdir. Devranın artık onlardan yana dönmesinin vakti gelmiş de geçiyordur: Yaşlı bilgenin verdiği karar da bu yöndedir. Ama tek işi toprağı sürmek olan bir köylüler, samuray kalıntıları olan o haydutlarla nasıl baş edebilir ki?
    Yaşlı bilge aracılığı ile Kurosawa’nın bulduğu yöntem, dehanın basitlikte yattığını bir kez daha kanıtlamaktadır. Köylülerin kendilerini savunmak için buldukları yöntem, onları koruyacak samuraylar bulmaktır. Onurlarına fazlasıyla düşkün bu savaşçı sınıfın sıradan köylülere yardım edeceklerini düşünmek, oradaki köylüler gibi, biz izleyicilere de ilk başta garip gelir. Biz bu işin olurunu düşünürken, o yaşlı bilgenin cevabı anında yüzümüze çarpar. "Aç kaldığında her ayı, bir gün dağdan inecektir..."
    Kurosawa’nın Seven Samurai için seçtiği zaman diliminin 16. Yüzyıl olması ise tesadüfi değildir. Bu tarihe kadar toplumsal hiyerarşide en saygın sınıfı oluşturan samurayların çoğu, uğrunda savaşacak bir kumandanın emrine giremedikleri için eski konumlarını kaybetmeye başlarlar. Varlıklı ve saygın kişiler için kılıç kuşanamayan samurayların bir kısmı "nobushi" denilen haydutlara, diğer bir kısmı da bugünün tetikçilerine denk düşebilecek "ronin" adı verilen kiralık savaşçılara dönüşmüştür. İşte Seven Samurai’da Kambei’nin başı çektiği samuray birliği, aslında bir avuç roninden ibarettir ve roninlerin kast sisteminin en altındaki sınıf (rütbe itibari ile köylülerden bile daha altta yer alırlar) olması filme bambaşka bir boyut kazandırır. Köylüler nasıl ki buldukları samuraylar aracılığı ile hayatlarını kurtaracaklarsa, samuraylar da onlar sayesinde onurlarını –en azından kendileri için- tekrar kazanacaklardır.
    Böylelikle Kurosawa bizi çift yönlü işleyen bir çaresizlikle baş başa bırakır. Söz konusu olan yediklerini haydutlara kaptıran köylülerin trajedileri değildir yalnızca, onların kendilerini boğaz tokluğuna koruyacak samuray bulma yolculukları da bir zamanların soylu sınıfının düştüğü çaresizliğin hüznünü taşımaktadır.
    Filmde Kurosawa her zaman ki naif biçimiyle doğayı karakter ve durumların haline göre çok iyi kullanır. Misal karakterlerin umutsuz olduğu sahnelerde şiddetli bir yağmur yağar veya iki gencin "aşkı keşfettikleri" sahnelerde çiçekleri böcekleri rüzgarla savrulurken görürüz.
    Film ayrıca kullanılan teknikler ile de sinema tarihinde ilklere imza atmıştır.ilk olarak, slow motion'ın kullanıldığı ilk filmdir.Ayrıca Star Wars'tan hatırlayacağınız, sahneler arasındaki geçişlerde kullanılan "The Wipe" tekniği de ilk bu filmde kullanıldı.Bunların yanı sıra, Akira Kurosawa, 3 ayrı çeşit (kısa, orta ve uzun menzilli) kamera kullanarak multi-cam tekniğini de bu filmde uygulamıştır
     Filmin sonunda ise tüm girdiği savaşlardan yenilerek çıkan samurayların en yaşlısı ve deneyimlisi sıfatıyla lider konumunda oynayan Takashi Shimura yani Kambei Shimada,"Kazanmış görünüyoruz ama biz yine kaybettik aslında.Her zaman köylüler kazanır savaş önemli değildir.Önemli olan topraktır ve toprak köylülere aittir..Her zaman toprak kazanır " sözüyle neden hiç bir savaş kazanamadığını o zaman anlarız;çünkü onun yaptığı birliğe olan inancı korumaktır, çoğu zaman acı verse ve yalnızlığa sürüklese de...Kurusawa Kambei aracılıyla topluma fikirleri ile yol gösteren, ama çoğu zaman yalnız bırakılan sanatçının ödediği bedeli de göstermektedir...

    Fİlm yaklaşık olarak 200 dk sürüyor ve bu 200 dk yı yorulmadan sıkılmadan izlemek zor ama emin olun 1954 yılında çekildiği de dikkate alınarak IMDB ye göre en iyi 10. olan bu filmi Kurusawa ustanın kullandığı teknikleri ve bize vermek istediklerini düşünerek 200 dk feda edilebilir.Ayrıca filmi ilk defa izleyenler aslında filmin içinde izlediklerini, bir çok kült, klasik yada klişe haline gelmiş sahnelerin ilk defalarını tecrübe edeceklerdir...
Keyifli Seyirler




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder